Kendi içinde mantıklı bir bütün halinde gerçekleşen bir metin yazabilecek durumda olmamamdan dolayı madde madde gidelim bu sefer - bu cümleyi düzeltmeyi bırak, bi daha okuyacak halim yok, boşver gitsin.
* Hala hastayım. Okulun ilk haftası hasta olmayı alışkanlık haline getirdim artık, acı çekiyorum. Yola mı uyum sağlayayım, derslere mi, insanlara mı, yoksa hasta bir şekilde sürünmeye mi? pff. Yalnız ateş acayip bişi, biyolojik olarak gayet sıkıcı, işte virüsler vesaire vücuda saldırır, antikorlar üretilir, bunlar savaşır sonuçta ateşin çıkar falan filan, ama insan beynine etkisi çok ama çok acayip. İnsanı insanlıktan çıkarmaya yetebilir o derece. Ateş düşürücü etkisi olan ağrı kesiciler ise daha da eğlenceli. Yarı sarhoş dolaşıyorum ortalıkta saatlerce ilaç aldıktan sonra, ağzımdan çıkan sözler üzerinde neredeyse hiçbir kontrolüm olmuyor. Bi de dalıp dalıp gidiyorum, gözlerim açık uyuyorum resmen.
* İstediğim dersleri alamayınca okulun tadı iyice kaçtı yahu. Zaten deli gibi yüklendiler ilk haftadan, kaçmaya meyilliyim. Bir de kötü emellerim olmasa, hiç çekilmez okul ama hadi neyse.
* Nasılsın, napıyorsun diye soranlara gelip gidiyorum işte diyorum artık. Yalan mı? İster dünyaya uygula, ister okula, ister eve. Geldim, gidiyorum.
* Thomas Hobbes çok deli bişi söylemiş Leviathan'da, rüyalar ve hayalleri gerçek hayatta duyumsadığımız şeylerin birer uzantısıymış. Şimdi evet böyle yazınca bunun nesi deli denebilir, ancak ve ancak bir sabrediniz de açıklayayım. Duyumsamak derken bahsettiğimiz şey burada duyu organlarıyla tecrübe edilen her şey. Hobbes amca diyor ki varlıkları birbirinden ayıran tek şey hareketleri, hareket etme şekilleri. Bu durumda bizim duyumsadığımız her şey birer hareket aslında. Duyumsananın hareketi sonsuza kadar devam edebilecek niteliktedir, şu anda duyduğum bir ses daha güçlü bir ses tarafından engellenene kadar hareketine devam eder bende. İşte rüyalar ve hayaller de böyle, o hareketin bizim içimizde devam etmesi, gitgide etkisi azalarak. Bundan dolayı yer yer bulanık, unutulmuş rüyalar, hayaller görüyoruz. Ve uyku durumunda beyin öyle bir uyuşuyor ki Hobbes'a göre bazen rüya bile görmüyoruz. Tabi şimdi ama bilim öyle demiyor efenim, ne bileyim REM uykusu vesaire, beyin uykuda çok aktif de diyebiliriz, ama burada onsekizinci yüzyılda yazılmış bir metinden bahsediyoruz, çürük yanları olacak tabi. Ama yine de hoşuma gitti kalanı, yaşanan bir şeyin etkisinin, hareketinin sonsuza dek devam etme olasılığı.
* Bugün arkadaşlarla konuşurken fark ettik ki, biraraya geldiğimizde şimdiden bahsetmiyoruz hiç, hep çocukluğumuzdan bahsediyoruz, anılarımızı paylaşıyoruz, ya da gelecek planlarımızı tartışıyoruz. Hiçbirimizin şimdimizden memnun olmadığı konusunda anlaşmaya vardık, sonra biraz daha çocukluğumuza döndük, Freud orda olsa da analiz etse dedirten cinsten konuşmalardı.
* Ya bi de bu Freud ne bela bişi ya. Birkaç farklı derste birden uzuncana anlatılıp bir de üzerine kendin merak edip okuma falan yapınca pek çok şeyi onunla açıklamaya başlıyorsun aklında, acaba kolaycılık mı yapıyorum diye de düşünmeden edemiyorsun. Her davranışın da temelinde Freudyen bir sorun yatıyor olamaz heralde di mi? Benzer bir etki çok Sartre okununca da yaşanıyor bu arada, o zaman da başkalarının değil de kendi hareketlerini ve seçimlerini delicesine sorgulamaya başlıyorsun. Üzerimde benzer etkileri olan bu iki adamın tamamen farklı şeyler söylüyor olmaları da ayrıca ilginç.
* Birini özlemek için ne kadar süre geçmesi gerekir? Duygularımın üzerinde hiçbir kontrolüm olmaması bazen sinirimi bozuyor.
* Ey toplu taşıma yolcusu. Bir iki çift lafım var sana. Her gün bu lafların kat kat fazlasını yutmak zorunda kalıyorum ondan iyi aç kulaklarını beni dinle. Araç içerisinde insanların tutunması için konulmuş direklerle vs. aşk yaşama. Hele hele birisi -mesela ben- tutunurken hiç mi hiç deneme direğe bir sevdalı edasıyla sarılmayı. Benim elim senin sırtının altında ezilmeyi hak edecek hiçbir şey yapmamıştı. Etrafındaki insanla aranda onun ezilip büzülmeden, şekilden şekle girmeden kendi etrafında dönebileceği kadar yer bırak. Şimdi bu çizgiyi (-) omuz genişliğim olarak düşünürsek, çizginin dik hali de yan durduğumda omuzlarımın kaplayacağı alan olsa, (+) şu artı işareti
personal space simgem olur. Bütün araçta durabileceğin n kadar (+) varken gelip benim alanıma girme.
* Yorgunluktan ölmeme rağmen yapmam gereken tonla şey olduğu için vicdan azabından uyuyamıyorum. Ha uyanık kalınca o işleri yapıyor muyum? Hayır yapmıyorum. Ben salağım, valla bak, kesin salağım. Madem bir şey yapmayacaksın, uyu dimi? Ya da uyumayacaksın, bir şeyler yap. Öf.
* Şu günlerde çok gülüyorum ama hiç eğlenmiyorum be blog. Sıkılmaya da aslında pek bir vakit kalmıyor aslında... Kaptırdım kendimi gidiyorum. Nereye? Onu bilemeyeceğim.