30 Ekim 2007 Salı

Olasılıksız Saatler...

Bir kez daha haddinden fazla gerilim/polisiye tarzı kitap okuduğumun farkına vardım. Ve bu tarz kitapların bir yerden sonra her ne kadar ilginç karakterler içeriyor olsalar da, ne kadar korkunç ya da çözülemez davalarla ilgilenilse de, bir yerden sonra klişelerden kurtulamadığını görmüş oldum. Yanlış anlamayın okumakta olduğum kitap çok güzel yazılmış, bir an bile sıkmadan akıcı bir şekilde ilerliyor fakat kötü adamı daha kitapta ilk göründüğünde -ilk bölümlerde- tahmin ettiğiniz zaman olayın heyecanının da bir derece söndüğünü kabul etmek zorundayım... (İpucu: Eğer bir karakter kitap ya da seri boyunca haksız yere inanılmaz derecede kötüleniyorsa çok ama çok yararlı ve iyi bir kişi çıkacaktır. Tam ter si de geçerlidir. Bir karakter daha ilk andan itibaren mükemmele yakın, çok ama çok iyi bir insan olarak tanıtılıyorsa, o kötüdür. -İstisnalar kaideyi bozmaz..)
 
Neden mutlu insanlar anılarını yazmaz ki bu şekilde ve bu derecede yaygın olarak okunmazlar ki? Ben bir kez olsun, ne olursa olsun kahkaha atabilen, hayata pozitif bakan, mutlu bir insan portresi okumak istiyorum, ama Pollyanna gibi de değil, onunki saflığın ötesinde bir durumdu ve bir yerden sonra fazla abartılıydı, kıza sinir olmuştum... Böyle gerçek bir hikaye olsun, Tavuk Suyuna Çorba serisi gibi, acaba bu şekilde okunur mu? Gerçi üçüncü sayfa cinayetlerinin bile zevkle okunduğu, gündüz programlarının şiddetle dolu olduğu bir çağda biraz zor ama hayal etmek de benim hakkım... Mesela Hobbitler, ne güzel bir ırktı onlar, savaş zamanında bile espri yapabilen mutlu, neşeli, minik yaratıklar. Hobbit olmak varmış, ya da dünyamızda hobbitler de olmalıymış...Gerçi biz kesin onları da avlardık.
 
The future teaches you to be alone/The present to be afraid and cold/So if I can shoot rabbits, then I can shoot fascists/Bullets for your brain today, but we'll forget it all again/Monuments put from pen to paper, turns me into a gutless wonder/And if you tolerate this then your children will be next

24 Ekim 2007 Çarşamba

System Failure...

Kitap fuarı açılıyor, savulun!! Bu benim için ilginç bir olay, her sene kitap fuarı yaklaştığında, yaklaşık bir hafta falan kala, gereksiz bir heyecan dolar içime, ismini andığımda mutlu olurum, geceleri kitaplar rüyalarıma girer... Ama bir açıdan bu o kadar da mantıksız değil, yüzbinlerce kitap bir alanda... Cennet gibi ya! İnanın bıraksalar beni oraya yıllarca çıkmam okurum da okurum, ama açlığı nasıl hallederim onu bilmiyorum işte... Kağıt yemenin bünyeye bilinen bir yan etkisi var mı?

Kitap fuarının açıldığı gün aynı zamanda 2.ÖSS denemesi dersanemizde.. Hadi hayırlısı! :) Günlerdir matematik çalışıyorum artık devrelerim yandı, yakında kafam 360 derece dönmeye, dızzt bızzzt şeklinde sesler çıkarmaya başlayacağım ondan korkuyorum... Ve sonunda bir köşede donuk bir ifadeyle otururken alnımdan "System failure..." yazısı geçecek...