27 Kasım 2011 Pazar

gün.

Bazı günler sadece hayatta kalmak bile yeterince zor ve yorucu.

23 Kasım 2011 Çarşamba

basit bir cümleden ibaretim.

Sırf meraktan yaşamak, lan belki de sonu gelmez, belki kimse ölmüyordur, ölse de belki ölene kadar yaşadıklarının bilincini yitirmiyordur dediğin için yaşamak, onu da göreyim, bunu da dinleyeyim, şunu da tadayım dediğin için ama en önemlisi daha okuyacak çok şey var dediğin için yaşamak.
Okudukça zihnin açılması, aklın aydınlanması (büyük harfle başlayan Aydınlanma anlamında değil, hatta baya uzağında), ve giderek mutsuzlaşma, bazen uyuşmayı isteme, uyuşmak ve hissetmemek, iyileşmek istemek, kapamak istemek kulaklarını, duymamak istemek, bir şeylere inanabilmeyi istemek, bir şeylerin hala inanmaya değer olduğunu düşünmek istemek ama becerememek.
Biraz uğraşarak bütün kavramların altını boşaltabiliyorsam eğer, dünyadaki varlığımın temel deneyimleri hep acı üzerine kuruluysa, o acıyı sürekli ve sürekli ve sürekli.. hissediyorsam, nasıl ve neden devam ederim, etmeli miyim? Ve daha nice aynı sorular. Başlarda korkunç gelen bu düşüncelerin artık normalleşmiş olması, hatta zaten böyle olması gerek dedirtecek kadar doğal gelmeleri.
Oy dağlar.
Nereye gitsem, gitmek de yetmiyor ki, herkes insan, her yer dünya ve hepsi çok yabancı, kimse ben değil, kimse asla içimi bilemez, kimse asla tam olarak anlayamaz.
Karamsarlık mı? O da neymiş.
Bütün bunlar içimden geçerken - tek tek de değil, hepsi aynı anda koşuşurken - mütemadiyen gülümsemek, daha geniş, daha güçlü, daha neşeli.
Ama daha da karmaşık, daha da mutsuz.

7 Kasım 2011 Pazartesi

yanlış.

Mutlu olmanı istiyorum derken, aslında ben de mutluysam mutlu ol gibi bir gizli şart var onun arkasında. Bensiz mutlu olma, beni özle, ya da en azından ben yeniden aşık olup seni hiç düşünmez hale gelene kadar mutlu olma. Olmaz mı?

Bazı günler herkes bana karşıymış gibi geliyor, ama özellikle de uzak ailem. Hani yakındakiler zaten biliyor pek çok şeyi artık, onlar bir şekilde baş ediyorlar tepkileriyle, ama uzak aile ayrı bir olay. Geleneksellikleriyle, homofobiklikleriyle hayattan bezdiren bir uzak aile onlar. Sarhoşken bile gardını düşürmemeye çalışmana neden oluyorlar, ne olursa olsun güçlü olmak zorundayım, buralardan gitmek zorundayım gibi düşünceleri güçlendiriyorlar.

Hayat hep zor. Ben bunu istemedim, bana kalsa her şeyin en kolayını, en rahatını seçerdim, bu gayet açık bence. Ama bazı şeylere ben karar veremedim, bazı şeyler, kim olduğum gibi, benim elimde olan şeyler değil.
Kendimi sürekli yanlış hissetmekten yoruldum.