27 Ağustos 2010 Cuma

Çalışacak son 4 günüm kaldı, haftaya pazar bitiyor işim. Sonra gezecektik ya, gezmiyorum, direkt sevgilimin yanına gideceğim ilk otobüse binip, onunla en az iki hafta geçireceğim, evime dönmeden önce. Bildiğin aşık oldum ben blog, mantık beni bıraktı gitti. İçimdeki sese uysam dönmeyeceğim bir daha evime. Sonsuza dek süreceğini bilsem, gözümü kırpmadan kalacağım onunla. Her ne kadar kabullenmek istemesem de hala korkularım var, beni evime dönmeye zorlayan, ailem ne der diyen minik ufacık sesler beynimde.

Bir yandan da bir cesaret var üzerimde. Arkadaşlarıma söylemeye kararlıyım zaten de, bu cesur yeni ses diyor ki annene de söyle, ya da direkt hem annene hem babana, bir kerede kurtul, yalan söylemiş olma. Zaten teyzeme söylemeye kararlıyım, anneme de söylesem... Artık yalan söylemek istemiyorum ben. Ciddiyim, her yalan söylediğimde ölüyorum sanki biraz biraz. Ben sadece ben olabilmek istiyorum, ben sadece kendim.

5 Ağustos 2010 Perşembe

bilinmezler.

Bağlanma, bağlanma dedim durdum kendime ama bağlandım galiba. Şimdi nolcek peki? Sonunun iyi olmayacağını ikimiz de biliyoruz, ikimizde de aynı tereddüt. Olacağı varsa, olur. Değil mi? Eğer uzun süre uzak olmayı atlatırsak, belki de "the one" bile diyebilirim. Ya da belki de sadece "ilk"im olarak kalır. Her ne olursa olsun, güzel hatırlayacağım kesin bu günleri ve onu.

1 Ağustos 2010 Pazar

defol.

Şansım bir yerde tökezleyecekti, biliyorum. Gerçeklik tüm sertliğiyle yüzüme vurdu yine. Acıyor işte, ne kadar sana yakın olmayan birinden bile gelse o davranış, birisine açıldığında senden uzaklaşırsa kişisel olarak alıyorsun bunu, karakterine, kendine bir hakaret olarak.

Sadece buymuşum demek ki ben oda arkadaşımın gözünde. Eşcinselim ben, sevgilim var dediğim anda, çok iyi bir insansın, seninle tanıştığıma memnunum ama seninle aynı odada kalamam deyip posta koyabiliyor. Şu anda sinirliyim, sadece ona değil, tüm dünyaya, yaşamımı bu kadar zorlaştırdığı için. En mutlu olduğum anlarda bile sinirlerimi bozmayı başardığı için.

Defol git, demek isterdim ona. Demedim. Olabildiğince sakin, hatta sevecen ve normal bir şekilde uğurladım kendisini. İçimde birer birer büyüdü, patladı küfürler. Kahretsin. Başka bir şey diyemiyorum, sadece kahretsin.

Artık yalnız yaşıyorum. Oda arkadaşı maceram da böyle sona ermiş oldu.