31 Ekim 2010 Pazar

Annemlere söyledim. Söyledim de ne oldu da diyebilirim, ama en azından içim rahatladı. Neyse konu o değil.

Konu artık konunun ne olduğunu bilememem. Burada git gide daha da mutsuzlaşmam. Çok da sevmediğim bir bölümde, mezun olunca ne yapacağıma dair hiçbir fikrim olmadan okuyorum. Tek bildiğim, deliler gibi aşık olduğum biri var ve hayatımın geri kalanında onunla olmak istiyorum. Burada kalmak istemediğimi de biliyorum. Ama nasıl gideceğimi, o kadar parayı nasıl denkleştireceğimi bilmiyorum. Daha en azından bir buçuk yıl var bu dediklerimi gerçekleştirebilmem için, beni o kadar uzun süre bekleyebilir mi, beklemesini isteyebilir miyim bilmiyorum. Arada görüşmek zorundayız, bir şekilde bir araya gelmek. Ama nasıl? Param yok. Vizem yok, ailem de öğrendikleri andan itibaren desteklerini çektiği için artık para bulma imkanım da pek yok - bir yerde iş bulmadığım sürece.

Ama özlüyorum. Zaman zaman daha kolaylaşıyor, ama bazen de öyle bir özlüyorum ki, etrafımdaki hiçbir şeyi gözüm görmez oluyor. Aslında bakarsan, şu anda hayatımdaki hiçbir şey bana tat vermiyor, hiçbir şey beni tatmin etmiyor.

25 Ekim 2010 Pazartesi

korkuyorum.

evet korku. çok iyi bildiğim bir duygu benim. iliklerimde hissettiğim, en yakınımdan daha iyi tanıdığım ve deliler gibi nefret ettiğim o duygu. korku, korkum. o kadar benim ki o. hep benim.

hayatın gereksiz zorlukları meselesine girmeyeceğim bile. hayat zor. hayat berbat bazen. hayat saçma sapan bir espri anlayışına sahip. ve hayat yine de benim, yine de inatla yaşanılası.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Çok kötüyüm blog. Çok özlüyorum, annemlere söyleyemiyorum, yazın onu görmeye gidip gidemeyeceğimi bilmiyorum, ve haftasonu o ve eski sevgilisinin görüşecek olmaları gerçeğini kaldıramıyorum.

Ağla şimdi, ağla.

Kendim ettim kendim buldum yine. Ümitsiz aşık olmak mı benim kaderim ya?!